İlk taşı herkes kendi şeytanına atsın
Hüseyin Akın
araştırmacı yazar
Deniz Baykal'ı istifaya kadar götüren malum olay muhafazakâr kesim arasında haberi olduğu gibi yansıtma konusunda etik tartışması başlattı. Bu etik kelimesi ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın yine de ahlakın doldurduğu boşluğu dolduramıyor.
Baykal'la aynı partiden bir bayan milletvekiline ait olduğu iddia edilen yatak odası görüntülerine mahremiyet konusunda duyarlı bir kısım basın yorumsuz ve ilgisiz kalırken, bazı muhafazakâr gazeteler ise balıklama dalarak bu görüntülerin haber değerini kaçırmamak gerektiğini savundular.
Böyle bir görüntünün haber değeri ne olursa olsun okuyucu için her zaman kirletici bir tarafı olduğu inkâr edilemez.
Öte yandan, bunun olayın failleri açısından da hiçbir faydası yoktur. Bu fırsat bir daha elimize geçmez diye düşünenler hiç merak etmesinler, bu memlekette istenildiği zaman istemediğiniz kadar malzeme ayaklarınıza kadar servis edilebilir.
Ayıp fotoğrafını yayınlayarak ayıbı yok etmiş olmaz, bilakis ayıba meyli olanların cüretini artırır, ayıba imza atanları muhasebe yapma imkânlarını yok edip saldırganlaşmasını sağlarsınız.
İnsan bir kez teşhir olduktan sonra kaybedeceği hiçbir şey kalmamış hale gelir. Olaya konu olan kişiler ne kadar siyasi olursa olsun siyaseti korumak adına değil, ama ahlakı muhafaza noktasında (işe yarar bir malzeme olsa bile) ifşa etmemek gerekiyor. Asıl olan ayıpları teşhir etmek yerine mümkün mertebe örtmeye çalışmaktır. Buradaki örtme hiç kuşkusuz ayıbı işleyeni saklayıp korumak değil, ayıbın bulaşıcılığından zaaf sahibi insanları muhafaza etmektir.
Diyelim ki her şeyi göze alarak böyle bir fotoğrafı yayınlayıp haber yaptınız, kitleler haberdar oldukları bu haberi ne yapacaklar? Olmuş bitmiş bir olay olduğuna göre nehirleri geriye çevireceklerini söylemek her şeyden evvel safdillik olur.
Yatak odasında gayri meşru bir ilişkiyi gizli kamerayla çekip gözler önüne serdiğinizde-hele bir de bunu yapanlar itibarlı yaşını başını almış kişilerse-haberi okuyan ya da tıklayan herkes ister istemez ahlaki ümitsizlik yaşayacaktır. Böylesine kerli ferli adamlar bile böyle şeylere karışabiliyorsa başkalarına da kapı açılıp cesaret gelecektir.
İslam ahlakı ayıp ve günah işleyen kişilerin bir de kalkıp işledikleri ayıp ve günahı anlatmaya kalkmalarını düşüklük kabul eder. Ayıbı anlatmak onu işlemenin bile üzerine çıkabilen bir kötülüktür. Zira bir kötülüğü-günahı-ayıbı- başkalarına anlatan kişi öncelikle pişmanlık duymadığını göstermiş olur. Pişman olan kişi her zaman sükûtu seçer.
Ayrıca bir ayıbı anlatan elindeki kiri başkalarına da sıçratarak kendine ortaklar ve taraftarlar bulmaya çalışır. Ayıbı yaptığı halde hiç kimseye anlatmayan kişi kendini koruduğu gibi, kendini dinleyen muhatabını ve toplumu da korumuş sayılır. Ahlak kişinin kendi kendisine bile ayıbı anlatmasına rıza göstermiyorsa bir başkasına bu izni vermesi elbette mümkün değildir.
Peygamber Efendimiz buyururlar: "Ümmetimden herkes bağışlanacaktır, ismet perdesini yırtanlar hariç; onlar, o kimselerdir ki, gece bir günah işlerler, Allah onu örter, ama onlar sabahladıkları zaman (arkadaşına) şöyle derler: "Dün gece şöyle şöyle yaptım!"
Başkalarını günahlarını ve ayıplarını araştırıp, ipliğini pazara çıkaranlar kendi günah ve ayıplarını fark edebilecek imkânlardan mahrumdurlar. Onlar için varsa yoksa başkasının günahıdır. Kur'an tecessüs etmeyin dediği halde nerede günah ve ayıp kol geziyorsa orada günah casusu olarak iş tutarlar.
Sözlerimin "hiç günahı olmayan ilk taşı atsın" şeklinde anlaşılmasını istemem. Diyeceğim odur ki herkes elindeki taşla kendi şeytanını taşlasın. Şeytan ne yazık ki inanmış insanlara bile ahlak şaşkınlığı yaşatıyor. Ahlak dışılığı kaldırayım derken çimleri çiğniyor, farkında olmadan başka bir ahlak sorununa yol açıyoruz.
Paylaş