Adil olmak / ölçülü olmak / dengeli olmak
Mustafa Sezer
Adalet, " ferdi ve içtimai yapıda dirlik ve düzenliliği, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine uygun yaşamayı sağlayan ahlaki" erdemlerin odak noktasıdır. Bir diğer ifade ile adalet, ifrat ve tefritten ibaret iki sapmışlık halinin denge noktasıdır. Hiç şüphesiz bu denge noktası "insaf ve hakkaniyet" ölçüsünden ibarettir. Bu itibarla adalet, ancak hak ve hakkaniyet ölçüsüne uymakla kazanılabilecek ahlaki bir tutumdur. İnsan da dahil olmak üzere bütün bir varlık, ancak "adalet" sayesinde ayakta durur ve kendi aktivitesini sağlıklı bir şekilde sürdürebilir. Hayatın dengesini oluşturan adalet esasından sapma, her şeyin dengesini bozar ve büyük bir keşmekeşliğe (kaosa) neden olur. Varlık alemi "hak" esası üzerine bina edildiği için, "hak"tan sapış asla karşılıksız kalmaz.
Adil ve ölçülü olmak; duygu, düşünce, inanç ve davranışlarda "hak ve hakkaniyet ölçüsüne" uygun bir şekilde dengeli ve kontrollü olarak yaşama halidir. Adil ve ölçülü insan, kendisini sürekli olarak ve her durumda "sırat-ı müstakim" üzere tutan kimsedir. Diğer bir ifade ile adil/ ölçülü/ dengeli insan, ilahi ölçüler dahilinde kendi eğilimlerini, tutkularını, arzularını, korkularını, endişelerini ve davranışlarını kontrol eden yani şehvet, gazap ve akıl kuvvetlerini(yetilerini) dengeli ve ölçülü (adil) kullanan kişidir. Bu beceriyi kazanmış kişiye "nefsine hakim olan" insan denir. Kişinin nefsine hakim olabilmesi, iç ve dış tahriklere karşı kendini kontrol edebilmesi, onun ulaşabileceği en yüksek erdemdir. Gerçekten de bütün yaşam alanlarında "adil" olmaktan başka, insan için ulaşılacak daha üstün herhangi bir fazilet durumu yoktur.
İzzet ve şeref kaynağı dinimiz, her türlü taşkınlığın/sapkınlığın karşısına "ölçü ve dengeyi" koymuştur. Bunun yolu, kesinlikle insanın dışında herhangi bir yerde aranmamalıdır; tam aksine insanın içinde, bizzat kendi nefsinde aranmalıdır. Bunun içindir ki, İslam alimleri, insanın, kemal ve mutluluğu, ancak "iffet", "şecaat", "hikmet" ve adalet erdemlerini kazanmasıyla elde edebileceğini söylemişlerdir. Bu erdemleri kazanmamış olan insanın ne kemalinden, ne mutluluğundan, ne ahlakından ve ne de adaletinden bahsedilebilir. Buna göre adalet, ölçü, uyum, ahenk, denge, düzen, gerçeğe uygun yaşamak ve doğru yolu izlemek ancak bu dört temel faziletin (iffet, şecaat, hikmet ve adalet )kazanılmasıyla sağlanabilir. Bu dört vasfı kazanmış olan insan, gerek kendi yaşantısında ve gerekse de toplumsal yaşantıda her türlü aşırılık, dengesizlik, uyumsuzluk ve gelişi güzel, isteklerden uzak kalabilir. İşin özü şudur: Bu faziletleri kazanamamış olan insan asla "adalet sahibi" olamaz. İşene taraftan bakarsanız bakın ve hangi kanunları çıkarırsanız çıkarın, bu faziletleri kazandırmadığınız ya da kazandıramadığınız insandan "ahlak ve adalet" bekleyemezsiniz. Kanaatimiz odur ki, günümüz insanın temel sorunu işte budur.
Paylaş